Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

17 ARALIK DEPREMİ !

Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile yüzlerce komutan, sahte dijital belgelere dayanılarak hapishanelere tıkılırken, Başbakan yardımcısı sayın Bülent Arınç bu durumu,  ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor’ diye değerlendirmişti. Şu ironiye bakın ki, Ergenekon’un ünlü savcısı Zekeriya Öz bu soruşturmanın da başındaki isim! Sayın Başbakan bu soruşturma sırasında  Zekeriya Öz’e kendi zırhlı makam aracını göndermişti! 17 Aralık sabahı yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonu bağırsakların patladığını ve bütün pisliğin ülkeyi kapladığını gösteriyor. Konuya uygun bir fıkra geliyor aklımıza.  Adamları, Bey’i hamama getirmişler ve “Beyimizi bir güzel kesele” diyerek tellâğa teslim etmişler. Tellâk işini bitirmiş fakat Bey de yok olmuş. Beyin adamları tellağa telâşla,  “Ulan nittin bizim Bey’i’ diye sorunca tellâk şaşkınlık içinde, “Vallahi sizin Bey olduğuna kirmiş. Keseledikçe ufaldı, sonunda kayboldu gitti” demiş.

Hanefi Avcı “Haliç’te yaşayan Simonlar” isimli kitabında, Türkiye’deki rüşvet ve yolsuzluk düzeninin halk tarafından kanıksandığına ilişkin bir örnek olarak ‘Haliç’te yaşayanların zamanla Haliç’in pis kokusuna alıştıklarını ve buna bir tepki vermeden yaşayıp gittiklerini’ yazmıştı. Sayın Avcı, o kitap yüzünden kaç yıldır içerde!
3 Bakanın çocukları, bir Kamu Bankasının Genel Müdürü,  bürokratlar ve işadamları rüşvet ve yolsuzluk iddiası ile gözaltına alındılar. Bazı bakanlar hakkında da rüşvet iddiaları var! Yaşadıklarımız bir depremden farksız. Türkiye bu boyutlarda bir yolsuzluk soruşturmasını bugüne kadar yaşamamıştı. Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde,  ayakkabı kutularının içinde 4.5 milyon dolar bulunduğu iddiaları var! Hüsamettin Özkan, TBMM Yolsuzluk Komisyonu önünde, kendisine bağlı olan Halkbank’taki yolsuzluk iddiaları hakkında kendini su sözlerle savunmuştu: “Çok enteresan.  Bunlar benim dönemimde mi olmuş?  Haberim bile yok! Devlet tecrübem yoktu!” Halbank’tan sorumlu bakan olan Ali Babacan acaba ‘ustalık dönemindeki’  bu son yolsuzluk iddiaları konusunda bakalım kendini nasıl savunacak?
Bugüne kadar ortaya atılan yolsuzluk iddiaları konusunda hiçbir şey yapılmaması yeni yolsuzluk girişimlerini teşvik ediyordu. Teftiş Kurulları lağv edildi. Sayıştay’ın yetkileri tırpanlandı. İktidar denetlenmeyi sevmiyordu. Fakat işte cemaatle araya kara kedi girince birden her şey değişti. Cemaat için ‘Yüzde bir anca varlar’ diyorlardı. ‘Keyfiyet mi (nitelik) yoksa kemiyet mi (nicelik)?’ sorusunun cevabını bir kez daha bu hadisede yaşadık!
Kıssadan hisse: ‘Millî İrade ve Seçilmişler Atanmışlardan Üstündür’ teraneleriyle, Millî Bürokrasinin tasfiye edilmesinin, Yargı Bağımsızlığının kağıt üzerinde bir kavrama dönüştürülmesinin nasıl bir keyfî yönetime ve nasıl bir Yolsuzluk Ekonomisine yol açtığı umarız artık görülür de, kurulacak Yeni Türkiye’de bunları önleyecek gerekli tedbirler alınır.
 Operasyonun arka plânı ile ilgilenmiyoruz. Bize göre önemli olan bu boyutlarda bir operasyonun başlatılmış olmasıdır. Bu kadar pislik ortaya saçıldıktan sonra, soruşturma durdurulsa ya da iğdiş edilse bile, artık, 17 Aralık’tan sonra başka bir Türkiye olacaktır. ‘Dokunulmazlara’ dokunulmuştur ve Karizma önemli bir çizik yemiştir.
Bu ülkede yolsuzlukların üstü hep örtülmüştür. 28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz davaları bir siyasî hesaplaşmaydı. Hâlbuki yolsuzlukların sorgulanması, bu yolsuzlukları yapanlardan hesap sorulması gerekirdi. Ve özellikle bu iktidarın bunu yapması beklenirdi çünkü, ‘Harun gibi geldik Karun olmayacağız’ demişlerdi; millet kendilerine ‘dindar ve dürüst’ imajlarına inanarak oy vermişti. 148 milyar dolar olan toplam iç ve dış borcu yaklaşık olarak 600 milyar dolara çıkardılar! Bu paralar nereye gitti? Meclis’teki Bütçe görüşmelerini izleyin bakın neler var. İhale kanunu tam 27 kez değiştirilmiş! CHP İstanbul milletvekili sayın Aykut Erdoğdu’nun Sayıştay raporlarına dayanarak açıkladığı yolsuzluk dosyaları buz dağının sadece suyun üstündeki kısmı! Fakat bunlar bile insanı hayrete düşürüyor.
Yolsuzluk ekonomisi Cumhuriyetin kuruluşunda da yönetenler için büyük baş ağrısıydı. Falih Rıfkı Atay, “Çankaya” kitabında, iş takipçiliği ve nüfuz suiistimali yapanların büyük servetler kazandığını, Başvekil İsmet Paşa’nın bunlara karşı büyük mücadele verdiğini, YavuzHavuz davası ile ‘aferist’ diye adlandırılan bu nüfuz suiistimalcilerinin büyük bir darbe yediklerini belirtir; fakat 1950’den sonra aynı aferizm salgınının daha büyük bir hırs ile geri geldiği üzerinde durur. Bu bakımdan Tek Parti Dönemi’ndeki devlet adamlığı ve ahlâk anlayışı üzerinde kimse olumsuz şeyler söyleyemez.
İsmet Paşa’yı, Atatürk’ün ölümünden sonra, ülkeyi Amerika’nın vesayetine soktuğu için suçlarız fakat yolsuzluklara karşı verdiği  mücadelede için de hakkını teslim etmekten  geri durmayız. İki oğlu için de hiç kimse ‘devlet imkânlarını kullanarak haksız kazanç sağladılar’ iddiasında bulunamaz. Adnan Menderes için de aynı şey geçerlidir. Büyük oğlu Yüksel Menderes babasına, ticaretle uğraşacağını bildirdiğinde “Seni kullanarak beni yıpratırlar” diyerek buna izin vermediğini biliyoruz. Ancak ne var ki, Çok Partili Hayatın ilerleyen yıllarında ‘iktidarın nimetlerinden yararlanmak’  normal bir davranış olarak kabul edilecektir. İlk hayalî ihracatçılardan biri olmak şerefini 60’lı yılların sonlarında, Başbakan Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel elde etmişti. Bu yıllarda Turgut Özal’ın da yıldızı parlamaktaydı. Elektrik Etüt İdaresinin başına getirilmesini eski Genel Müdürü İbrahim Deriner’in engellediği Özal, ‘ağabey’ dediği Demirel tarafından daha önemli bir görev olan,  Devlet Plânlama Teşkilâtı’nın başına oturtulur. Attilâ İlhan 19 Ocak 2000 tarihli Cumhuriyet’te Şahap Kocatopçu’nun, Turgut Özal’la ilgili bir anısını aktarmıştı. Daha o yıllarda, devletteki çürümenin boyutlarını göstermesi bakımından anlamlı bir örnektir. Şahap Kocatopçu şunları söylüyor: “…DPT’nin başındaki Turgut Özal’a ‘bizim yeni bir fabrika kurma hazırlıklarımız var, önümüzdeki pendik cilingir yılın teşviklerini hazırlarken dikkate alır mısınız?’ dedim. Olumlu cevap verdiler.  İki ay sonra teşvikler çıktı. ‘Bir pencere camı kurulması için teşvik verilecektir’ biçiminde bir ifade görünce, anlayamadık. Teşviki almak için DPT’ye gittiğimizde, ‘Biz o teşviki başkasına verdik’ dediler.  Anadolu Cam Sanayi adında başka bir şirket teşvik almış.  Nuh Kuşçuoğlu başında ve Turgut Bey’le işbirliği hâlinde operasyonu yürütmüşler… Anadolu Cam sanayi, Belçikalılarla yüzde 10 oranında ortaklık ile Mersin’de kurulmuştu. Yürüttüğümüz rekâbete dayanamadılar, bir süre sonra teslim bayrağını çektiler. Fabrikayı satın almak üzere görüşmelere başladık; şirketin ana sözleşmesini aldık. Adamlar 100 tane ‘kurucu hisse’ tesis etmişler; yıllık kârın yüzde onunu, diğer ortaklara kâr payı dağıtımı yapılmadan bunlara vermeyi karar altına almışlar; o sırada öğrendiğimize göre bu yüz hissenin 20 tanesi Turgut Özal’a aitmiş! Bugün de kendisinin çocukları bu kâr paylarını alıyorlar. Şirket Ana Sözleşmesi gereği hiç kimse bu haklarını ellerinden alamıyor!”
Ne 12 Mart’ta ve ne de 12 Eylül’de yolsuzlukların hesabı soruldu! Çirkin siyasetçiler yüce dinimizi hep siyasî ve ticarî rant amacıyla kullandılar. Diyanet işleri Başkanlığı 5 Bakanlığın bütçesinden daha fazla pay alırken, ülkede görünürde bir dindarlaşma ve muhafazakârlaşma yaşanırken ve bunun ülkedeki ahlâkî standardı yükseltmesi beklenirken; Cumhuriyetin bütün dönemlerini geride bırakan bir ahlâkî yozlaşmanın yaşanmasını nasıl değerlendireceğiz? Umarız, inşallah bundan sonra, yüce Peygamberimizin “İnsanlarla ilişkilerinizde onların ibadetlerine değil, dinarla ve dirhemle ilişkisine bakınız” hadisine kulak veririz.
‘Her şerden bir hayır doğar’ derler. Amerika kendine uygun bir başka iktidar için her şeyi yapacaktır ancak, Muktedirleri Yerle Bir Eden Bu Deprem, Millîci Güçler için de büyük bir fırsat yaratmıştır. 2014’de büyük sürprizler yaşayabiliriz. Türkiye’yi bütün bu pisliklerin içinden çekip çıkaracak ve temiz bir Türkiye’nin temellerini atacak millîci bir iktidarı kurma umudu bugün, her zamankinden daha güçlüdür.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678