Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
Nihat ÖZTÜRK

1 MAYIS VE ÇALIŞMA HAYATI

Bu yıl da Taksim’e çıkılacak mı çıkılmayacak mı tartışmalarıyla geçen 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü nihayet geride bırakmış bulunuyoruz. Çalışma hayatımızın gerçeklerinden uzak bir İşçi Bayramı kutladı işçiler.
Bu nasıl kutlamaysa!
Her 1 Mayıs’ta her şey Taksim! Tartışmalar günler öncesinden başlar ve bildik görüntülerle günün sonuna gelinir.
Hükümet Taksim’e çıkacak işçileri engellemek için elinden geleni yapar. İşçi sendikaları da Taksim’e çıkmayı zorlarlar ve her defasında kavga gürültü çıkar, copun yerini alan biber gazıyla ortalık savaş alanına döner.
Taksim bu anlamda gittikçe kutsallaşıyor.
Geçtiğimiz birkaç yıl önce aynı hükümet 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasına izin vermişti ve gerçekten ülkede bir bayram havası yaşanmıştı. Sonra ne olduysa aynı hükümet her şeyi baştan başlattı ve Taksim’i yasakladı.
Bir dönem Nevruz da öyleydi. Yasak olduğu günlerde ortalık toz duman olurdu. Şimdi serbest bırakıldı ve sonuç ortada.
Hükümet gündem oluşturmak içinTaksim kutlamalarına izin vermiyor olmalı.
Çünkü ülkemizde çalışma hayatı sorunlarla dolu. 1 Mayıs bir yerde bu sorunların gündeme gelmesi demektir. 1 Mayıs’ın genel felsefesi çalışma hayatının sorunlarına dikkat çekmektir. Bunların konuşulmasını, tartışılmasını sağlamaktır.
Biraz hafızalarımızı zorladığımızda 1856 yılında Avustralyalı işçilerin günlük çalışma saatini 12 den 8 e indirmek için başlattıkları mücadeleyle karşılaşırız. Sonra 1886 da Amerikalı işçilerin, siyahıyla beyazıyla aynı amaçla bir direniş gösterdiklerini görürüz.
Bu gün olduğu gibi o gün de insanları 12 saat çalıştırıyordu işverenler.
Hadi bundan 150 yıl öncesini anladık diyelim; bu güne ne demeli? Çalışma koşulları o kadar kötü ki! Resmi kurumlarda çalışanlara bakmayın, onların oranı genel çalışanlarların yanında devede kulak gibi!
İşte resmi rakamlar: 2013 Kasım ayı verilerine göre çalışanların yüzde 35.8 i kayıt dışı. Bunların bırakınız sendikalı olmalarını, sosyal güvenceleri bile yok.
Günde en az 12 saat çalışıyorlar. Çoğu haftalık izin kullanmıyor. Yine çoğu asgari ücretin yarısına çalışıyor. Gelecekleri patronun iki dudağı arasında! Yarın işe gelme dediğinde işsiz kalıyorlar.
Hükümet göreve geldiğinde kayıt dışı çalışma yüzde 52.14 müş; bunu yüze 35.8 e indirmekle övünüyorlar. Bu kadar kayıt dışı çalışanı olan bir hükümet hiç bunların gündeme gelmesini ister mi? O zaman buyurun Taksim’i tartışalım!
Yine resmi rakamlara göre işçilerin sendikalaşma oranları yüzde 9. 21. Bundan daha fazlasını beklemek hayalcilik olurdu. Yüzde 36 sı kayıt dışı çalışan bir ülkede sendikalaşmadan söz edilebilir mi? Edilmiyor işte!
Peki 12 Eylül 2010 halk oylamasıyla düzenlenen, iki sendikaya aynı anda üye olma meselesi neyin nesiydi? Bunu “ Yetmez ama evetçilere” sormak lazım. Durum ortada!
Bütün bunları gündeme getirmek için illa ki 1 Mayıs’ı mı beklemek gerek? Değil elbette ancak o günün yüzyıllar süren bir anlamı var. Mutlaka Taksim’de mi olmak gerek? Türkiye için evet; Türkiye için Taksim’in bir özelliği var.
İzin verildiğinde sorunsuz bir bayram yaşandığının da örnekleri var.
1 Mayıs bu yıl da geride kaldı ancak çalışanların sorunları devam ediyor.
Bunları ülke gündemine taşımak, çalışma hayatının acımasız gerçeklerine dikkat çekmek, üzerinde konuşmak ve tartışmak için önümüzde çok zaman var.
Bütün bunlar gerçekleri değiştirmeye yeter mi?
Genel anlayışta bir değişiklik olmazsa yetmez. Bu değişiklik olur mu? Olmaz!
Desenize; 1 Mayıs’tan çok Taksim’i tartışacağız daha yıllarca…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678